2000’lerin başından itibaren, İran’dan Irak’a, oradan Suriye ve Lübnan’a uzanan Şii Hilali olarak bilinen oluşum, İsrail için stratejik bir endişe kaynağı olmuştur. Ancak Suriye savaşı, Hizbullah’ın önde gelen liderlerinin suikast sonucu öldürülmesi, Irak’ın hâlen Amerikan nüfuzu altında bulunması ve İran–İsrail askeri çatışması gibi ardı ardına gelen jeopolitik gelişmeler, bu hilalin fiilen dağılmasına ve etkisini yitirmesine yol açmıştır.
Bu tehdidin geri çekilmesiyle birlikte, İsrail’in karşısına yeni bir sorun çıkmıştır: Bölgesel alternatif güçlerin yükselişi. Bunların başında ise Türkiye gelmektedir. Demografik, ekonomik ve askeri ağırlığıyla Türkiye; Suriye dosyasında giderek büyüyen bir rol üstlenmiş, Katar ve bazı bölgesel aktörlerle daha yakın ilişkiler geliştirmiştir. Bu durum, İsrail’in “Sünni Eksen” adıyla şekillenebilecek yeni bir bloktan ve Ortadoğu’daki güç dengelerinin yeniden çizilmesinden duyduğu kaygıları artırmıştır.
Buna bağlı olarak İsrail, ABD ve Batı’nın doğrudan desteğiyle, Türkiye’nin bölgesel bir eksen oluşturma ya da öncülük etme girişimlerini engellemeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, İsrail’in endişelerinin “Şii Hilali”nden “Sünni Eksen”e kayması, aslında İsrail stratejisinin özünü yansıtmaktadır: Ortadoğu’da kendisini dengeleyebilecek herhangi bir bölgesel gücün ortaya çıkmasını engellemek.