02 Haziran 1920 tarihinde yaşanan Telafer Kaçakaç Katliamı, Osmanlı sonrası Irak topraklarında yaşanan ilk büyük sivil kıyımlardan biri olarak hafızalara kazınmıştır. Bu elim olay, bugün dahi Türk ve Türkmen tarih anlatılarında derin izler taşımaktadır. Uluslararası akademik çevrelerde yeterince gündeme gelmeyen bu trajik olay, Musul Vilayeti’ne bağlı olan ve çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Telafer kasabasında cereyan etti. 1920’nin ilk aylarında İngiliz işgaline karşı gelişen direniş hareketleri çerçevesinde Telafer halkı da aktif bir şekilde millî mücadeleye katılmış; bu durum İngiliz yönetimi tarafından “sorunlu ve cezalandırılması gereken” bir kalkışma olarak değerlendirilmiştir. 2 Haziran 1920 tarihinde İngiliz destekli aşiret milisleri ve işgal güçleri, Telafer’e yönelik kapsamlı bir askeri operasyon başlattı. Bu operasyon, yalnızca silahlı direnişçilere değil, kadın, çocuk ve yaşlı demeden tüm sivil halka yönelik bir kıyıma dönüştü. Tarihe “Kaçkaç” adıyla geçen bu katliamda, halkın büyük kısmı canını kurtarmak için çöl yollarına düşmek zorunda kaldı. Ancak göç yollarında açlık, susuzluk ve sıcaklık nedeniyle yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bazı kaynaklara göre, Telafer’deki katliamda doğrudan öldürülen sivil sayısı yüzlerle ifade edilmekte, dolaylı ölümlerle birlikte bilanço çok daha ağır bir hâl almaktadır. Katliamın ardından Telafer, nüfusunun önemli bir kısmını kaybederken, sosyal dokusu da kalıcı biçimde tahrip olmuştur.
Abdulhalik Bakır ve Süleyman Pekin’in “Irak Türkmenlerinin Mazlum Şehri Telafer” eserinde bu olayı şu sözlerle değerlendirmektedirler:
“Kaçakaç, sadece bir askeri operasyon değil; bir topluluğun hafızasına kazınmış bir travmadır. Telafer halkı, 1920’deki bu büyük felaketi bugüne dek taşıdı; bu hafıza, onların millî kimlik direnişinin temel taşlarından biri hâline geldi.”
Katliamın tarihsel bağlamı, dönemin genel konjonktürüyle doğrudan ilişkilidir. Osmanlı Devleti’nin fiilen çöktüğü ve Irak’ın İngiliz manda yönetimine devredildiği süreçte, Telafer halkının milliyetçi duruşu, işgal kuvvetleri tarafından bir tehdit olarak algılanmış ve şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Bugün, Telafer Kaçakaç Katliamı, Türkmen halkı için bir kimlik sınavı ve tarihsel hafıza noktası olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar olayın uluslararası literatürdeki görünürlüğü sınırlı kalsa da, bölgesel akademik çalışmalar ve yerel tarih anlatıları sayesinde unutulmamaya çalışılmaktadır.
105 yıl sonra, hâlâ sorulması gereken sorular vardır: Bu katliam neden yaşandı, nasıl örtbas edildi ve bu acı, bugünün Türkmen gençliğine ne anlatıyor? Telafer’in taşlarında, suskun çöl yollarında ve terk edilmiş köylerinde yankılanan bu sorular, sadece geçmişi değil, geleceği de şekillendirecek kadar önemlidir.
Zulüm bir şehirde yaşandı; ama acısı bütün bir millete yayıldı.
Rahmet ve minnetle yâd ediyoruz…