Bir Türkmen olarak uzun süredir hep Karabağ Türk’tür Türk kalacak lafını duydum. Fakat neden bu kadar önemli neden Karabağ? Ve neden ben diyorum bunu? Diye sürekli soruyordum kendime.
İkinci Karabağ muharebesinden sonra Karabağ tekrardan Türk kimliğine sahip olarak Azerbaycan’a ait oldu.
Tabii bu bir Irak Türkmen’i için, Erbil’de yaşayan birisi için sevinç duygusunu uyandırmakla beraber her detayı idrak edemeyebilir ki buna ben de dahildim.
Ta ki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Diasporayla Çalışmalar Komitesi tarafından Hankendi’de bir haftalık kamp teklifi gelene kadar. Hankendi şehri Şuşa, Laçin ve Fuzuli kadar önemli bir bölgeydi fakat daha da önemlisi işgalden kurtarıldıktan sonra şehre gidebilen ilk yabancılardan olacaktım.
Tarih 3 Ağustos 2025’i gösterince Bakü’den Hankendi’ye doğru yola çıktık otobüsle. Yolda giderken bizimle aynı otobüsle gelen görevliler Ağdam’ı, Şuşa’yı Hocalı’yı göstererek anlatıyordu.
Yol kenarlarında bulunan yıkılmış evler, yeni inşaatlar, sürekli devam eden inşaat çalışmaları, bunların hepsi Azerbaycan’ın Karabağ’a olan 30 yıllık özleminden kaynaklandığını ve tekrardan imar çalışmalarının nasıl bir hızla devam ettiğini görebilirsiniz.
Geçirdiğim bir haftada sadece Hankendi’yi somut olarak görmekle kalmadım. Orada bulunan Karabağ Üniversitesinde Karabağ hakkında tarihi, kültürel ve sosyal bilgiler edindim.
Hankendi şehri Şuşa’ya 10 km uzaklıkta ve Şuşa’ya nispeten daha alçak bir bölgede konuşlanan bir şehir. Şuşa’dan Hankendi’ye kuş bakışıyla baktığımızda şehrin Şuşa’ya nispeten uzun yıllar bakımsız kaldığını gördük.
Hankendi’nin ikinci karabağ muharebesinde askeri harekat düzenlenmediğini belirtmemde fayda var. Yerel halkla Hankendi ve Ermeniler hakkında konuşunca hepsinin tepkisi aynı oldu; “Bunlar hayvanlardan da beter yaratıklar. Evlerinden giderken her şeyi yakıp yıkıp öyle gittiler.”
Hankendi şehrinde hala Ermeni var mı? diye bir soru yönelttiğimde, “Evet, sayları 100’ü geçmeyen yaşlılar burada kaldı ve kendilerine Azerbaycan vatandaşlığı verildi.” dediklerinde çok tuhafıma gitmişti. 30 yıllık muharebe sonrası düşmanını toprağında bırakmak mantık işi değildi.
Bunu dile getirmem de gecikmedi zaten, cevap olarak ise şu yanıtı aldım:
“Onlar bizi Hocalı Katliamında kış ayında yalın ayak şekilde sürgün ettiler, sürgünle kalmadı katliam yaptılar. Biz ise topraklarımızdan çıkanlara çıkma izni, istemeyenlere de Azerbaycan vatandaşlığı teklif etmiştik.”
Dedikleri de doğruydu. Muharebe sonrası Karabağ’dan çıkanlara yolda su veren Azerbaycanlıları görmüştüm.
Demem o ki, bir Irak Türk’ü olarak Karabağ’ı kuru kuru görmeye gitmedim. Görünce orada benimle bulunan insanların sevinci, vatan sevgisi ve özlemi beni çok etkilemişti. Şehit ailelerinin sessiz gururu, gençlerin kıvancı ve yaşlıların hasretiyle çokça içli dışlı oldum.
Ziya Gökalp’in “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan; vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan.” sözü hiç ama hiç dilimden düşmedi. Sanki bu zafer sadece Karabağ değil; Kerkük, Erbil, Kırım’da da oldu. Bu zaferle birlikte Doğu Türkistan’dan Batı Trakya’ya, Ahıska’dan Türkmeneli’ne kadar her yerde umut yeniden yeşermiştir gönlümde.
Emir Demirci