10.09.2020, 22:38

Gelin Biz Olalım!

Bu sabah akılma geldi de altında toplanacağımız akan bir çatımız bile yokmuş!

Biz aslında dağılıp gitmişiz!

Sonra üstüme vazife olmayarak haddimi aştım neden? diyerek sorgulamaya başladım.Tabii bu sorgulama psikolojisini bölgeyi gördüğümden beri üzerimden atamadım.

Neden ve nasıl diye uzunca sıraladım umutsuz umutlarımı…

TOPLUMSAL HUZUR HOŞGÖRÜYLE OLUR

Yaşayan ne kadar birey varsa o kadar iyi ve doğru olduğunu kabul etmeliyiz. Yapılması gereken farklı veya aykırı düşünceleri keskinleştirerek çatışma ortamı yaratmamak, aksine uzlaştırıcı yaşam tarzı aramak...

Aklım erdiğinden beri, Irak Türkleri bir şeyleri bekliyor... Neyi bekliyor? Aslında cevabı hiç kimse tam olarak bilmiyor ve söyleyemiyor. Ama kendimi bildim bileli her zaman beklenen bir şeyler var. İnsan hakları, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, bölgesel güç olmak vb. beklentilerinin bir kısmı. Irak Türkleri’nin yaşadığı coğrafya için hızlı ve etkin bir değişim gerekli. Bu kökten değişim insanımızın öncelikle kendisiyle ve içinde yaşadığı toplumla barışmasını gerektiriyor. Hemen her şeyden korkan ve korkunun büyüttüğü öfke dolu bir toplumun beklentilerini gerçekleştirmesi giderek güçleşmektedir. Anlaşılan bize yeni bir yaşam biçimi gerekli. Zaman zaman gündeme gelen hoşgörü ve uzlaşma çağrıları ya görmezden geliniyor ya da örtülü bir tehdit kaynağı olarak algılanıyor. Halbuki Türkmeneli  yani yüzyıllardır üzerinde yaşadığımız topraklar insanlığın varoluşundan bu yana büyük gerilimlere neden olmaksızın herkesin farklı inançlar ve farklı kültürlerle bir arada yaşamasına imkan vermiştir. Ne yapmalıyız, giderek küreselleşen dünyada Irak Türklerinin yeri ne olacak? Küreselleşme ve yükselen liberal değerler Fukuyama’nın dediği gibi tarihin sonunu mu işaret ediyor? Yoksa bu gelişim de kendinden öncekiler gibi yeni açılımların bir başlangıcı mı? Dillere yeni bir kavram giriyor; “modus vivendi”. Bu kavram bize hiç de yabancı değil; çünkü Türkmeneli ve üzerinde hüküm süren devletler yüzyıllar boyu benzer bir ortam içinde yaşadı. Bu yaşam biçimine farklılıklara rağmen hoşgörü ile birlikte yaşamak demek istiyorum. Herkesi ve her düşünceyi olduğu gibi kabul ederek uzlaşma içinde bir arada yaşamak... İnsanlığın tek bir iyi ve tek bir doğru üzerinde uzlaşması yeryüzünde tek bir insan kalana dek mümkün değildir. Yaşayan ne kadar birey varsa o kadar iyi ve doğru olduğunu kabul etmeliyiz. O halde yapılması gereken farklı veya aykırı düşünceleri keskinleştirerek çatışmaya neden olacak bir ortam yaratmamak, tam aksine müştereklerde buluşarak uzlaştırıcı bir ortam içinde zamana yayarak birlikte yaşam biçimleri aramak olmalı.

ÖFKE VE KORKU DUYGUSU

Toplumumuzda arzulanan, değişime ve hoşgörüye açık bir yönetimdir. Olayları uzlaşma içinde değerlendirmek, toplumun tüm kesimleri ile konuşarak ve tartışarak çözümler getirmek yerine, yalnız kişisel muhakeme ve akıl sınırları içinde yaşamak, benim bildiğim ve düşündüğüm doğrudur gibi bir tutum içinde olmak sorunları büyütmekten ve toplumun katmanları arasında öfke ve korku duygusunu arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. İnsanlığın başarısı her insanın tek tek huzur içinde ve yaşamı ile gurur duyarak yaşamasına bağlıdır. Gelişmişliğin anahtarı da bence budur. Elbette bu yaşam zaman zaman bazı endişelere ve huzursuzluklara açık olacaktır; ancak huzur ve gurur içinde geçecek sürenin uzunluğu başarının büyüklüğünü gösterir. Bunun içinse olaylara ve hoşgörü ortamının gelişmesine düşünce ve çalışmalarımızla aktif bir şekilde katılmalıyız. Genel olarak bütün toplumlar muhafazakar ve biraz da tembeldir. Olaylara katılma ve düşüncelerini hoşgörü çerçevesi içinde ifade etmek yerine, şikâyet etmeyi ve olaylara seyirci kalmayı tercih ederler. İngiliz düşünür Thomas Hobbes, “uygar durumların dışında, her zaman herkesin herkesle savaşı vardır” der. Bu içgüdüsel tutum çoğunlukla toplum yerine, kişilerin olayları yönlendirmelerine ve sorunları büyüterek kavga ortamı yaratmalarına yol açar. Çözüm üretilmesi gereken bir diğer mesele ise her sorunu kişisel zaman ve çaba harcayarak tartışma ve birlikte çözüme ulaştırma yerine, kabul veya ret anlamına gelen hukuka ve temel haklar dünyasına aktarma düşüncesidir. Anlaşmazlıkları yaratan ve keskinleştirenlerin kişisel sorumlulukları dışında ve çaba sarf etmeksizin olaylara seyirci kalma istekleri kanımca böyle bir düşüncenin gündeme gelmesine neden olmaktadır. Özellikle yönetici ve zaman zaman topluma öncülük yapmaya çalışan ve kendilerini ilerici olarak niteleyen insanlar tek görüş kaynaklı ısrarcı tutumlarından vazgeçmeli ve kamuoyu önündeki tartışmalarını birlikte çözüme ulaştırma çabasına dönüştürebilmelidirler. Keskinleşmenin kişiye ve topluma faydası yoktur, eskilerin söylediği gibi köprüleri onarılamaz bir biçimde atmanın, gemileri yakmanın çağımız düşüncesi içinde yeri olmamalıdır.

BARIŞI BULMAK İÇİN ARA

Zaman zaman milli temsilcilik kurumlarında yönetimde görev alan kişilerin geçmişi suçladığını görmekteyiz. Bölgemizin (Türkmeneli) öncelikle toplumsal mutabakata şiddetle ihtiyacı olduğu bir dönemde hoşgörüyü ve uzlaşmayı tercih etmesi gereken deneyimli siyasetçiler ne yazık ki öfkeyi tercih ediyorlar. Nedeni ise açık çünkü biz kültürel ve bilimsel açıdan asla gelişmiyor, global dünyadan uzakta yaşıyoruz. Siyasi atışmaların rengi bile artık taş devrinin mantık sınırlarını zorluyor. Eğer cep telefonu taşıyorsanız, internete giriyorsanız, e-mail adresiniz varsa siz de küreselleşme akımına katılmışsınız demektir. Tüm direnmenize rağmen gelişim ve küreselleşme sizi de içine almıştır. Bunun dışında kalanın ise yaşama şansı yoktur, çünkü her çağda gelişen ve büyüyen bilgi ve iletişim, yaşayanlara yön vermiştir. Günümüzden altı yüzyıl önce İbn-i Haldun “Toplumlar gelişimin dışında kalamaz, ancak yok olmaya mahkum kabileler gelişim dışında kalabilir” demekte. Medyanın giderek hayatımızın hemen her anında yer aldığı, iletişim teknolojisinin sınırlarının sonsuza uzandığı bir dünyada kamunun bilgi edinme hakkının sınırları ciddi şekilde tartışılmalıdır. Bu hakkın sınırları nereye kadar uzanır, bu hak özel yaşamın sınırlarını nereye kadar zorlayabilir? “Barışı bulmak için barış ara” sözünden hareketle bir uzlaşmaya varmak gerekiyor. Hemen herkesin özel yaşamının ortaya serildiği ve yargılandığı bir dünyada bazı kişilerin özel yaşamları nasıl oluyor da koruma duvarları ardında kalıyor?

PATLAMANIN EŞİĞİNDEYİZ

Zaman zaman kişisel tartışmaların ve ticari ilişkilerin çatışması ile rakip medya kuruluşlarının özel yaşamlarının gündeme geldiği bir ortamda medyanın tümden doğruları savunduğuna kim inanabilir? Kendi özel yaşamlarını tartışma dışı tutan bir medyanın başkalarının özel yaşamını bilgi edinme hakkı adı altında üstelik yargılayıp, suçlayarak topluma sunması ne derece doğrudur? Uzlaşarak birlikte yaşam hakkı için öncelikle çözülmesi gereken bir konu da budur, demek isterdim ama biz yukarıda ki figürlere bile sahip olamadık. Ancak önemli bazı konularda var. Bağımsız yargı dışında hiç kimsenin ve hiç bir kurumun kişileri veya toplumları kendi görüşleri ve kabulleri doğrultusunda yargılaması ve mahkum etmesi kabul edilemez bir tutumdur. Bu tutum, toplumsal sorunları çözüme kavuşturmaktan ziyade, olayları ve davranışları keskinleştirmeye, toplumumuzun geniş bir kesimine yayılmış olan korku ve ezilmişlik duygusunun pekişmesine neden olmaktadır. İçinde yaşadığımız toplumun öfkesini arttırmaya yönelik bu olumsuz çabalar, sosyal bir patlamanın eşiğinde olduğumuz gerçeğini gözardı etmektedir. Bu topraklar üzerinde yaşayan hiç kimsenin sosyal bir patlamanın getireceği anarşinin yaratacağı kaosun dışında kalabileceğini düşünemiyorum. O halde hepimiz çok daha akıllı olmaya mecburuz. Bölgemizi (Türkmeneli) yeni bir yaşam biçimine geçirecek kadrolara aciliyetle ihtiyaç var. Bu kadroların görevi kararlılık, akılcı ve hedefe yönelik siyaset olmalıdır. Öfkenin ve utancın istismar edildiği kavgacı bir toplumdan hoşgörünün, kabul edilmişliğin ve gururun egemen olduğu küreselleşen bir topluma geçmek için gereken çabaları gösterecek bir yapılanmaya gereksinim duyuyoruz. Irak Türkleri’nin öncelikleri ve hedefleri açıktır: Çağdaş gelişmişlik seviyesine ulaşmak. Osmanlı Devleti 1850’lerde başlayan ve 1920’lerde son bulan birinci küreselleşme çağını yakalayamadı ve küçüldü (Bu belki de büyük ve bize uzak bir örnek oldu ama unutmayalım ki Osmanlı’ya yüzyıllar önce Anadolu kapılarını biz açtık.). Şimdi ilkinden çok daha büyük bir küreselleşme akımı ile karşı karşıyayız. 1990’larda başlayan ve içinde yer aldığımız bu akımın bir parçası olmak için coşku gerek bize. Küreselleşme her toplum için aynı reçeteyi sunmuyor. Gelecekte söz sahibi olabilmek için her toplum kendi çözümlerini kendi dinamikleri içinde bulmak, yaşadığı sorunları kendisi ve çevresi ile kavga etmeden çözmek zorunda.

Seçimler yaklaşıyor farkındayız değil mi?

Gelin birlik olalım!

Gelin medya kurumlarımıza destek olalım!

Gelin biz, biz olalım!
 

Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 32 87
2. Fenerbahçe 32 85
3. Trabzonspor 32 52
4. Beşiktaş 33 51
5. Rizespor 32 48
6. Başakşehir 32 46
7. Kasımpasa 32 46
8. Sivasspor 32 44
9. Antalyaspor 32 42
10. Alanyaspor 32 42
11. A.Demirspor 32 40
12. Samsunspor 32 38
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 32 37
15. Konyaspor 32 36
16. Hatayspor 32 33
17. Gaziantep FK 32 31
18. Karagümrük 32 30
19. Pendikspor 32 30
20. İstanbulspor 32 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 30 68
2. Göztepe 30 60
3. Kocaelispor 30 52
4. Ahlatçı Çorum FK 30 52
5. Sakaryaspor 30 51
6. Bodrumspor 30 49
7. Boluspor 30 46
8. Bandırmaspor 30 46
9. Gençlerbirliği 30 44
10. Erzurumspor 30 41
11. Manisa FK 31 36
12. Keçiörengücü 30 36
13. Şanlıurfaspor 30 34
14. Ümraniye 30 34
15. Tuzlaspor 30 32
16. Adanaspor 30 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 30 7
Takımlar O P
1. M.City 32 73
2. Arsenal 32 71
3. Liverpool 32 71
4. Aston Villa 33 63
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 33 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 32 43
12. Fulham 33 42
13. Bournemouth 32 42
14. Crystal Palace 32 33
15. Brentford 33 32
16. Everton 32 27
17. Nottingham Forest 33 26
18. Luton Town 33 25
19. Burnley 33 20
20. Sheffield United 32 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 31 78
2. Barcelona 31 70
3. Girona 31 65
4. Atletico Madrid 31 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 31 50
7. Valencia 31 47
8. Real Betis 31 45
9. Villarreal 31 39
10. Getafe 31 39
11. Osasuna 31 39
12. Las Palmas 31 37
13. Sevilla 31 34
14. Deportivo Alaves 31 32
15. Mallorca 31 31
16. Rayo Vallecano 31 31
17. Celta Vigo 31 28
18. Cadiz 31 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 31 14