TEBA’dan meslektaşım Ali Çelebi ile katıldığımız programda farklı coğrafyalardan gelen toplamda 24 gazeteciyle birlikte, savaşın, afetin ve olağanüstü hallerin tam ortasında görev yapabilmek için bir yolculuğa çıktık.
İlk günlerden itibaren ders programımız oldukça yoğun ve disiplinliydi. “Terör ve terörizm”, “savaş hukuku”, “Orta Doğu jeopolitiği”, “deniz ve hava operasyonları”, “savaş psikolojisi”, “dezenformasyondan korunma” gibi dersler aldık. Bunlar sadece akademik bilgiler değil, sahada doğru refleks geliştirebilmemiz için bir temel oldu. İlk yardım uygulamalarıyla ellerimiz pratik kazandı, savaşın ortasında bir canı kurtarmanın ne anlama geldiğini öğrenmekle kalmadık uyguladık.
Polis Akademisi’nin Gölbaşı yerleşkesinde ise eğitimin 3. günü işin ciddiyeti daha da görünür hale geldi. Biber gazı, sis bombası, TOMA’dan sıkılan tazyikli su... Hepsini deneyimledik. Gaz maskesinin doğru takılıp takılmadığı, kurşun geçirmez yeleğin ağırlığı, kalabalığın ortasında ayakta kalabilmek... Tüm bunlar masa başında öğrenilemeyecek şeylerdi. Aynı zamanda yakın savunma eğitimi kapsamında, olası saldırı ve tehditlere karşı nasıl refleks geliştireceğimizi öğrendik.
Eğitimin en unutulmaz kısmı ise intikal günüydü. İntikal sırasında ağır çantalarla yaklaşık 7 saat yürüyüş yaptık. Bu, dayanıklılık sınırlarını zorlayıcıydı. Gece yarısı dağa vardık, soğukta tulumların içinde nöbet tuttuk. Sabahın erken saatlerinde silah ve patlama sesleriyle uyandık. Adeta bir savaşın ortasındaydık. Grup halinde hareket etmeyi, çatışma anında yere kapanmayı, güvenli alana nasıl sığınacağımızı uygulamalı olarak öğrendik. Senaryo gereği bir köyde insanlık dışı suç işlendiğini belgelemek için “haber peşinde” koşarken patlamayla karşılaştık. Rol icabı yaralanan bir arkadaşımıza ilk müdahaleyi yapmak zorunda kaldık. O gün hem en çok yorulduğum hem de mesleğimin ağırlığını en derinden hissettiğim gündü.
Kesikköprü Barajı’ndaki eğitim de bir o kadar etkileyiciydi. Görev sırasında suya düşmenin nasıl ölümcül olabileceğini, özellikle soğukta hipoterminin ne kadar hızlı ilerlediğini gördük. Kurbağa adamların ve ambulansların hazır bulunduğu bu pratikte, ilk kez suda grup halinde yüzerek bu gibi durumlarda nasıl hayatta kalabileceğimizi öğrendik.
Eğitimler sadece kara ve suyla sınırlı kalmadı. Helikopterle yapılan intikallerde hava araçlarına iniş-biniş prosedürlerini deneyimledik. Deprem simülasyonunda ise afet anında hem kendi güvenliğimizi sağlamak hem de haber takibini sürdürebilmek için hangi adımların kritik olduğunu gördük. Ayrıca ileri sürüş eğitimiyle, çatışma bölgelerinde veya afet alanlarında araç kullanımının ne kadar hayati olduğunu gördük.
Polis Akademisi’nin titizliği, Anadolu Ajansı’nın kurumsal disiplini ve TİKA’nın katkıları sayesinde eğitim boyunca hiçbir detay gözden kaçmadı. Katılımcılar arasında Suriye, Lübnan, Cezayir, Filistin ve Libya’dan gelen gazeteciler vardı. Farklı ülkelerden gelen meslektaşlarla aynı alanı paylaşmak, aynı gazı solumak, aynı soğuğu hissetmek bize meslek dayanışmasını da öğretti.
Bugünün savaşlarında dronlar, SİHA’lar artık sahada haberin de bir parçası. Bu yüzden eğitim programında bu teknolojilere de yer verilmesi, mesleğimizin geleceğini anlamak açısından çok önemliydi. Çünkü muhabirlik, aynı zamanda teknolojiyi de anlamak demek.
Eğitim, bana mesleğin özünü hatırlattı. Haber, çoğu zaman çatışmanın ortasında doğar ama o haberi ulaştıracak olan muhabirin, aldığı eğitimle ayakta kalabildiğini gördük. Eğitimler riskleri azaltır ama anında refleks ve psikolojik dayanıklılığın ne kadar önemli olduğuna şahit olduk.
Eğitim programı kapsamında ayrıca mayınlar ve patlayıcılar hakkında da bir ders verildi. Sonrasında mayınlı arazilerde yürüyüş yaparak, patlayıcıların etkilerini çok yakından gözlemledik. Mankenler üzerine yerleştirilen patlayıcılar, patlama anındaki tahribatı bize çok somut bir şekilde gösterdi. Bu uygulamalar, savaş alanındaki en tehlikeli durumlarla nasıl başa çıkabileceğimiz konusunda bize bir ders oldu.
Programın sonunda bize söylenen söz de şu oldu: “Umarım burada öğrendiklerinizi kullanmak zorunda kalmazsınız, ama maalesef dünyanın gerçekleri çok acımasız."