Irak rejiminin 2003 yılında yıkılmasının ardından ülke, demokratik mekanizmaları, en başta da genel seçimleri benimseyen yeni bir siyasi aşamaya girdi. Bu dönüşüm, sandık yoluyla iktidar değişimine izin veren çoğulcu bir sisteme doğru teorik bir geçişi temsil ediyordu. Ancak, fiili uygulama, ilan edilen model ile siyasi gerçeklik arasında büyük bir sapma olduğunu gösterdi. Seçimler, modern ulusal devleti pekiştirme aracı olmaktan ziyade, mezhepsel ve etnik kimlikleri sağlamlaştırma alanı haline geldi.
2005'ten bu yana Irak seçimleri düzenli olarak yapılmasına rağmen, çoğunlukla devlet öncesi mülahazalara tabi oldu. Şii, Sünni ve Kürt siyasi partileri seçimleri, mezhepsel veya etnik nüfuzlarını pekiştirme mekanizması olarak görmeye başladı. Bu durum, ulusal mülahazaları ve kamu hizmeti kavramını, kota (paylaşımcılık) mantığı ve makam dağılımı lehine göz ardı etmeye yol açtı.
Mezhepsel uzlaşmaya dayalı siyasi sistemin yapısı bu gidişatı derinleştirdi; egemen makamlar sabit bir şekilde dağıtılmış hale geldi:
Başbakanlık Şii güçlere,
Meclis Başkanlığı Sünni güçlere,
Cumhurbaşkanlığı Kürt güçlere.
Bu yapı, devleti yönetmek yerine paylaşmaya dayalı bir siyasi sistem kurdu ve bu da seçim sürecinin, siyasi değişim ve yenilenme aracı şeklindeki doğal işlevini kaybetmesine neden oldu.
Kota politikaları, daimi bir siyasi ve idari istikrarsızlık durumuna yol açtı. Her seçim döngüsünden sonra siyasi güçler, makamları dağıtmak için uzun ve karmaşık müzakerelere giriyor; bu durum hükümetin kuruluşunu geciktiriyor, bütçeyi erteliyor ve devletin ekonomik döngüsünü aksatıyor.
Bu aksama sadece idari yönle sınırlı kalmayıp, Irak'ın dış politikasını da doğrudan etkiliyor. Ülkeler, bölgesel ve uluslararası ilişkilerin seyrini belirleyebilecek istikrarlı bir hükümetin oluşmasını bekleyerek Bağdat ile ilişki kurmakta temkinli davranıyor.
Irak'ın sahip olduğu muazzam ekonomik potansiyele (petrol kaynakları, verimli tarım arazileri, benzersiz nehir sistemi (Dicle ve Fırat) ve dini turizm) rağmen, bu kaynakları yönetmekten aciz siyasi performans, Irak'ı toplumlarının arzuladığı refah seviyelerinden uzak tutmuştur; özellikle de kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmede başarılı olan Körfez ülkeleriyle karşılaştırıldığında.
11/11/2025 tarihinde gerçekleşen son Irak seçimleri de aynı yapısal krizin devam ettiğini gösterdi; zira sonuçları siyasi sahnede somut bir değişime yol açmadı. Irak sokağının yönetim yapısında veya performans biçiminde bir değişiklik beklentisine rağmen, siyasi güçler kilitlenmiş durumda kaldı ve seçimlerin üzerinden aylar geçmesine rağmen egemen makamlar hala karara bağlanmadı:
Koordinasyon Çerçevesi Başbakan adayı üzerinde anlaşamadı.
Sünni güçler Meclis Başkanlığı konusunda hala anlaşmazlık içinde.
Kürt partiler Cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşamadı.
Bu gecikme, Irak'ta seçimlerin gerçek bir geçiş noktası değil, yeni bir iktidar mücadelesi aşaması başlattığı fikrini pekiştiriyor.
Irak vatandaşı, özellikle sosyal ve kültürel arka planların yakınlığı nedeniyle, Körfez ülkelerini ekonomik refah ve siyasi istikrar modeli olarak görmektedir. Ancak Irak gerçekliğini potansiyeliyle karşılaştırmak, mevcut durum ile olabilecekler arasında gerçek bir uçurumu ortaya koymaktadır.
Irak, doğal kaynaklar açısından çoğu Körfez ülkesinden üstün olmasına rağmen, kötü yönetim, kurumsal yolsuzluk ve partilerin devlete hakimiyeti, zenginliğini sosyal refaha veya sürdürülebilir kalkınmaya dönüştürmesini engellemiştir.
Irak'ın yaşadığı kriz, seçimlerin kendisinin bir krizi değil, kota (paylaşımcılık) üzerine kurulu ve modern devlet mekanizmalarını felç eden bir siyasi sistemin krizidir. Değişimin aracı olması gereken seçimler, sorunun bir parçası haline gelmiştir, çünkü iktidar değişimine veya elitlerin yenilenmesine yol açmak yerine, aynı mezhepsel ve etnik yapıları yeniden üretmektedir. Bu krizin aşılması, siyasi sistemin yapısında ve mekanizmalarında derin bir reform gerektirmekte, vatandaşlık kavramını yeniden öne çıkarmakta ve devlet yönetimini aidiyete değil, liyakate dayandırmaktadır. Aksi takdirde, Irak, bölgenin en müreffeh ve istikrarlı ülkelerinden biri olma potansiyelinin tamamına sahip olmasına rağmen, bir kısır döngü içinde dönmeye devam edecektir.